ENDÜSTRİYEL TARIM VE GELİŞİMİ

Batı ekonomilerinin uzun dönemli (50 ila 60 yıl) ekonomik büyümeyi depresyon dönemlerinin takip ettiği, ekonomik döngülere sahip olduğuna dair bir teori ileri sürülmüştür. Bu devri hareketler günümüzde "Kondratiev dalgaları" olarak adlandırılır.

Rus iktisatçı Nikolay Dmitriyeviç Kondratyev (veya bazı kaynaklarda Kondratiev olarak da yazılmaktadır) adına ithafen bu şekilde anılan ve makro iktisat seviyesindeki ekonomik hareketliliği modellemek için kullanılan dalga teorisidir.

Basitçe kapitalist ekonominin belirli dönemleri olduğu ve bu dönemlerin birbirini tekrarladığını iddia etmiştir. Yani kapitalist sistemin kendisini yenileme özelliği olduğunu ortaya koymuştur. Bu iddiası komünist Rusya'da kapitalizme karşı olmaması yüzünden kendisinin kurşuna dizilerek idam edilmesi ile sonuçlansa da daha sonraları Schumpeter tarafından çalışmaları teori haline getirilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Buna göre 20 ile 30 yıl arasında değişen sürelerde aşağıdaki aşamaların yaşandığını ve burada bir tekrar olduğunu söylenebilir:

1. Dalga:

Büyüme: 1791-1817 arası yükseliş olarak algılanmakta ve demir işlemesi, buhar makineleri ve tekstil gibi çok sayıdaki ağır sanayi gelişmesini 1817 yılında tepeye taşımıştır.

Küçülme aşaması ise 1817 - 1851 arasında ise ekonomi bu üretmiş olduğu yenilikleri (innovation) tüketmekte (veya hazmetmekte) ve ekonomiyi sıçratacak bir yenilikten yoksun olarak aşağıya inmekte nitekim 1851 yılında dibe vurmaktadır.

2. Dalga:

Büyüme: 1851- 1870 yılları arasında yaşanmıştır ve tren ağının yayılması, buharlı gemiler kömür ve doğal gazın kullanılmaya başlaması telgraf gibi iletişim araçlarını üretmiştir.

Ardından 25 yıl kadar süren elde edilen yeniliklerin ardından düşüş eğilimi başlar ve 1896 yılında dalganın dip noktasına ulaştığı söylenebilir.

3. Dalga:

Büyüme 1913 birinci dünya savaşına kadar süren nispeten kısa bir yükseliş dalgasından bahsedilebilir. Bu süreçte çelik, elektrik, petrol, telefon, boya sanayii gibi çok sayıda yenilik gelmiş ve ekonomik hareketliliğini arttırmıştır.

1929 yılında yaşanan büyük buhran ise ekonominin dibe vurduğunun işaretidir. Ancak tam dip noktasının 1939 yılına hatta ikinci dünya savaşının sonuna kadar sürdüğünü söylenebilir.

4. Dalga: 1945 sonrasında 1974 yılında en dip noktasına ulaşan ve 1990'lardan itibaren bilişim teknolojilerinin hareketlenmesi öncesinde sona erdiği söylenebilecek olan dalgadır. 1974'teki petrol buhranı ile biten döngü için fiber lifler, televizyon, transistor, entegre devreler ve hatta bilgisayarlara kadar çok sayıda yeniliği getirmiştir. Bu dönem ayrıca Fordist  yaklaşımın ağırlık kazandığı dönemdir. Sanayi devrimi, üretim ve üretime bağlı kavramların hayata girdiği yenilikleri içerir. Örneğin kalite kavramı veya kalite yönetimi bu dönemde önem kazanmıştır ve yerini bilgi ekonomisine ve bilişim teknolojileri ağırlıklı dalgaya bırakmıştır.

5. Dalga: 1990 ve sonrasında içinde bulunulan dönem olarak görülebilir. Bazı araştırmacılar 2008 - 2010 yılları civarında dünya çapında yaşanan ekonomik krizi bu dönemin dip noktası olarak değerlendirmektedir. Ancak dalga henüz tamamlanmadığı için kritik edilmesi oldukça güçtür. Dalganın en önemli özelliği, yazılım dünyası, internet ve bilişim dünyasında yaşanan yeniliklerin hayata girmiş ve sosyal yaşantıda köklü değişimler yapmış olmasıdır [1].

Kısaca, yukarıda açıklandığı gibi Endüstri 4.0 terim olarak dördüncü sanayi devrimi anlamına gelmektedir. İlk sanayi devriminden bu yana geçen sürede su ve buhar gücünden dijital devrimle elektronik ya da robotik sistemlerin endüstri başta olmak üzere her sektörde kullanımını ifade etmektedir. Endüstri 4.0 deyimi ilk olarak 2011 yılında gündeme gelmiştir. Anlamı bilişim teknolojileriyle birlikte üretimin yaygın otomasyonu olup, bunun ucu açıktır. Bu konu her sektörde olduğu gibi tarım sektörü ile de ilgilendirilerek, bu amaçla Tarım 4.0 veya akıllı tarım deyimleri kullanılmaktadır.

Akıllı Tarım

Akıllı tarım uygulamalarının başında hassas tarım ve tarımda otomasyon uygulamaları gelmektedir. Hassas tarım için farklı terimler de kullanılmaktadır. Kullanılan terim hangisi olursa olsun hassas tarım, üretimle ilgili geniş bir veri tabanı ile dijital bilgi işlemi bir araya getirerek bir sistem yaklaşımı ile üretimin yönlendirilmesi anlamındadır.

Halen uygulamada yer alan duyarlı algılayıcılar tarım alanında izlenebilirlik, bitkisel ve hayvansal üretimde tanı koyma, tarım makinelerinin durumunu izlemede etkili olarak kullanılmaktadır. Hava ve toprakta nem ve su durumunu gösteren araçlar, traktör gibi mekanik araçlarda arıza ihtimalini gösteren algılayıcılar vardır. Bunlar traktörler arası uyum içinde kullanılmaktadır. Hayvancılıkta radyo frekansı ve yer belirleyen alıcılı tasmalar çok önemli bilgiler sağlamaktadır. Benzer şekilde bitkisel üretimle ilgili duyarlı alıcılar (GPS, RFID), örneğin gübre uygulamalarında ihtiyaç duyulan miktarı gösterme gibi çok önemli görevler yerine getirmektedir. Optik alıcı veya insansız hava araçları arazideki bitki sağlığını saptayabilmektedir. Bunlar yanında, yapılarla ilgili duyarlı algılayıcılar vardır. Bu araçlar yapıların tamir ve bakımlarıyla ilgili yaşamsal bilgiler vermektedir. Sıralanan algılayıcıların birçoğu günlük yaşamda kullanılırken, bazıları henüz yaygınlaşmamıştır [2].

Otomasyon alanındaki gelişmeler de oldukça çarpıcıdır. Mevcut konum belirleme teknolojilerine dayalı olarak, tohum, mineral gübre ve yabancı ot ilacı kullanımında, dağılım kontrolü yapan araçlar halen kullanılmaktadır. Girdilerin uygulanacağı arazilerde daha önceden arazi eğimleri ölçülerek, arazilerin verim farklılıklarını dikkate alarak farklı oranlarda girdi uygulaması olanağı yaratılmaktadır. Diğer bir otomasyon uygulaması geleceğin yeniliği tarımsal robotlar veya kısaca agbots 'lardır. Robotların hasat, meyve toplama, sürüm, toprak ıslahı, yabancı otla mücadele, dikim ve sulama vb. uygulamalarda yaygın olarak kullanılacağı öngörülmektedir.

Boston Consulting Group ve AgFunder analistleri, 'gerçek zamanlı veri analizi', sensörler ve robotların üstlenmeye başladığı misyonları tarım sektörü açısından devrim olarak niteliyor. Hassas tarım uygulamalarının 2050 yılında 240 milyar dolar seviyesinde bir hacme ulaşması öngörülüyor. Söz konusu teknolojiler, ekim-dikim kararının doğru yapılması için geliştirilen ayrıntılı veri analizinden, arazi görüşlerini 24 saat boyunca doğru şekilde sağlayan dronlara kadar her şeyi kapsıyor.

Bloomberg'in analizine göre ABD'li çiftçilerin yaklaşık yüzde 80'i traktörlerini yönlendirmek için GPS cihazı kullanıyor. Yine ABD'li çiftçilerin yüzde 70-80'i arazilerinin en üretken alanlarını belirlemek için verim haritası kullanıyor. Tarımda bilgiyi temel alan, inovasyon ve Ar-Ge ile harmanlayan bir anlayış, sonuçta girdi kullanımını azaltarak, ürünün kalitesi ve verimini artırıp, çevreye daha duyarlı bir eko-sistemi ortaya çıkartma fırsatı sunuyor [6]. 

Robotik teknolojilerin toprak analizinden, toprağın işlenmesi, ekimin yapılması, gübreleme, ilaçlama gibi tüm süreçlere ek olarak ürün yetişme koşullarının izlenmesi ve hasat işlemlerinin daha etkin bir şekilde sağlanmasına ve hatta pazarlama stratejilerine kadar birçok yeniliği sunduğu bilinmelidir. 

Uygulamalar ve Köyler

Akıllı tarım uygulamalarının çevre koruma, verimliliği artırma gibi öne çıkan yararları söz konusu iken, emek yoğun tarımda işsizliği artırması, üretimde doğallıktan uzaklaşma vb. risklerinden de söz edilmektedir. Gelişmiş Batı Toplumları bu konuları gündeme alıp projeler yürütürken Türkiye'de de konu gündeme taşınmış olup, özellikle tarım fuarlarında bu yeniliklerin bazıları halka sunulmaktadır. Ancak tarımsal faaliyetin yer aldığı köylerimizin durumuna bakıldığında akıllı tarımla mevcut koşulların nasıl bağdaşabileceği sorusu akla gelmektedir. En gelişmiş bölgelerdeki köylerde bile halkın yaşam ve gelir seviyesinin düşüklüğü ortada iken, görece geri bölgelerimizdeki durum daha da vahimdir. 50-60 yıldır tarıma ve kırsal alana milyarlarca dolar ayıran ve yıllık harcamalarını 15 milyar doların üzerine çıkarabilen Türkiye'de, önemli sayıda köyümüzde vatandaşın yaşadığı barınaklar, insanca yaşanabilir temel niteliklere sahip olmanın çok uzağındadır. 

Bununla birlikte Türkiye'de güzel girişimler de vardır. Bunlardan birisi olan Vodafone Akıllı Köy uygulaması Geleneksel tarım yöntemleriyle ileri teknolojiyi bir araya getiren yeni nesil bir kırsal yaşam modeli sunmayı hedeflemiştir. Bu köyün bitkisel üretim maliyetlerinde en az %20 tasarruf sağlamayı hedeflemiştir. Ayrıca hayvancılık maliyetlerinde en az %22 tasarruf, buna bağlı olarak da hayvancılıkta %30 gelir artışı öngörülmüştür. Proje toplam tarımsal üretimde %10 artış ve 2 yılda hane başına yıllık 40.000 TL gelir artışı sağlamayı hedeflemiştir. Bu faydalarının yanısıra tarımsal sulama ile en az %20 su tasarrufu, yanlış ilaçlama ve gübrelemeden dolayı oluşan toprak ve su kirliliğini önlemeyi, kırsalda yaşam kalitesini artırmayı [5] da ön görmektedir. Böylece kırsal alanda sürdürülebilir ekonomik güçlenme sağlanacaktır. Şüphesiz bu tür uygulamaların kırsaldaki nüfusu azaltması, tarım alanlarının toplulaştırılması yanında tarımsal üretimin artırılmasına katkı sağlayacağı açıktır. 

Sonuçlar

Özellikle konuyu bilmeyen kimseler tarafından sıklıkla dile getirilen tarımsal nüfusun azalması ya da köylerde meydana gelen göçün buraları boşalttığı ifadeleri gerçeği ne kadar yansıtmaktadır. Üretim 4 temel faktöre dayanır. Bunlardan en önemlisi doğal faktörlerdir ve bu ülkenin konumu ile yakından ilgili olup, değiştirilememektedir. Diğer faktörler ise emek, sermaye ve girişimciliktir. Doğal faktörlerin dışındaki diğerleri mobildir ve bunlar dünyanın diğer bölgelerinden gelenler tarafından da yapılabilir.   

Türkiye, bulunduğu konum itibariyle Dünyadaki en önemli bölgelerden birisi konumundadır. Bunu ülkenin herhangi bir yöresinde kolaylıkla görebilmeniz mümkündür. Geçen yıl Haziran başında Konya-Hadim'e gitmiştim. Önce yaylalara gidip yeni yeni erimeye başlayan karlarla birlikte çiçeğe duran kiraz ağaçlarını kontrol etmiş, sonrada Hadim'e geri geldiğimde o yöredeki kirazlardan yemiştim. Bölgenin bu muhteşem coğrafi yapısı, diğer bir ifade ile aynı anda her kirazı üreten, hem de tüketmeye başlayan doğası Dünyada başka bölgelerde bulunmayan bir özellik göstermektedir. Aynı şekilde Antalya'da Bey dağları eteklerinde kayak yapan birisi, aşağıda, denizde aynı zamanda yüzebilmektedir. Türkiye bu nedenle Dünyada başka yörelerde pek bulunmayan bu muhteşem özellikleri nedeni ile tarım açısından büyük avantajlara sahiptir. Doğal faktörlerin yanına gerçekten girişimci çiftçi nüfusunu da eklersek, tarımsal üretime etki yapabilecek faktörlere sahip olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Üretim için gerekli faktörlere sahip olmanın 
yeniliklere kolaylıkla adapte olmasını sağlayan girişimci yapı da eklenirse, sektör hemen her konuda üretimi gerçekleştirebilecek bir yapı gösterir. Ancak bu üretimi değerlendirecek tüccar zihniyetin yeterli olduğunu söylemek güçtür. Türkiye Dünyada en fazla sebze üreten 4.büyük üretici olmasına karşılık, bu üretimi tüm Dünyaya servis edebilecek bir organizasyonu tam olarak kurabilmiş değildir. Yapılması gereken ürün değerlendirmeyi esas alan bir organizasyon yapısının kurulması ve desteklenmesi olmalıdır.  Bu durum nasıl yapılacak? Türkiye'de bir zamanlar 4 milyona yakın çiftçi nüfusu vardı, bugün ÇKS kayıtlarından anlaşıldığına göre 2 milyon 173 bine azalarak, mutlak değer olarak yarı yarıya oransal olarak da %6 düzeyine gerilemiş bulunmaktadır. Nüfusun azalmasının, tarımsal üretimde azalmaya neden olmadığı da bu süre içinde görülmüştür. Demek ki tarımsal üretimde esas olan çiftçi sayısının yüksek olması değil, üretim miktarının yeterince olmasıymış denilebilir. Nasıl ki Amerika Birleşik Devletlerinde %1 ci
varındaki nüfusun sadece Amerikan halkının değil, Dünyadaki birçok ülke insanının da tarım ürünlerine olan ihtiyacı karşılanabiliyorsa, tarımsal nüfusun azalmasının olumsuz etkilerinin olmayacağı söylenebilir. 

Tarım hiç şüphe yok ki insan emeğine bağlı sektörlerden birisidir. Dolayısıyla insanın olmadığı, insan emeğinin esirgendiği yerlerde üretim verimli bir şekilde yapılamaz. Diğer taraftan da insan gücünün tarımsal işlemlerde yetersiz kalması söz konusu, bu nedenle emeğin verimli kullanılması, uzmanlaşmış işgücünün makine gücü ile birleşmesi ve tarım işlerinin yapılmasını gerektirir. Diğer bir deyişle uzman olmayan işgücünün kullanımı yeterli değildir. Kırsal alanlarda tarımın gelişmesi ile birlikte ihtiyaç duyulan işgücü zamanla azalacak işgücü işin uzmanı olanlarla yer değiştirecektir. Burada iş yapacak elemanların eğitimi önem kazanacaktır. Aksi durumda hem işgücünden hem de tarımsal üretim verimliliğinden söz etmek olası değildir.

Tarım öğretimi, ülkedeki potansiyeli ortaya çıkarmaya yönelik olarak verilmelidir. Teknoloji ve akılın bir araya gelmesi ile ortaya çıkarılacak olan öğretim büyük fırsatlar sunmaktadır. Bunun görülebilmesinin temelinde ise bilişim teknolojilerinin doğru kullanılması vardır. 

Kaynaklar

[1] http://mis.sadievrenseker.com/2014/08/kondratieff-dalgalari-ve-yenilik/

[2] Rehber,E., 2017. https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/erkan-rehber/2017-mart/tarim-4-0-ve-koylerimiz

[3] http://www.agbot.ag/

[4] http://www.paranomist.com/fordizm-hakkinda.html

[5] http://www.vodafoneakillikoy.com/
[6] Donat, İ., 2017. http://www.bloomberght.com/yorum/irfan-donat/1976049-tarim-40/

Mithat Direk Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Konya-Türkiye
  • Site Yorumlarý
  • Facebook Yorumlarý Facebook Yorumlarý
Yeni yorum yaz
Henüz bir yorum yazýlmadý. Ýlk yazan siz olabilirsiniz.