İnsanlık tarihinin büyük bir bölümü doğal hayata yakın bir hayat sürerken dünya geliştikçe giderek kentleşip doğayı katletmeye başlıyoruz. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’nin ‘ Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi ‘ 2008′e göre 16,928 bitki ve hayvan türü yok olma tehdidi ile karşı karşıya. Ve bunlar sadece bizim bildiklerimiz. Bilim insanları yaşayan türlerin sadece yüzde 10 ya da 15′ini tespit edebildiklerini söylüyorlar.

 Özellikle Avrupa’da uzmanların yaptığı araştırmalara göre biyoçeşitlilik ile insan sağlığı arasında bir bağlantı bulunuyor. Biyoçeşitliliği olan doğal alanlarla çevrili evlerde yaşayan ergenlerle, çimler ve betondan oluşan bir manzarada yaşayan ergenlerin alerjilerini kıyaslayan uzmanlar, çok çarpıcı şonuçlara ulaştı: Etrafı daha geniş bir yaşam çeşitliliği ile çevrili olan insanlar, çeşitliliği daha az olan çevrelerde yaşayan insanlardan çok daha geniş farklı mikrop türleri yelpazesi ile kaplanmış oluyorlar ve alerji geliştirmeye çok daha az meyilliler.

 Araştırmaya göre bağışıklık sisteminin temel rolü, ölümcül türleri faydalı olanlardan ve faydalı olanları da tamamen masum olanlardan ayırmaktır. Bağışıklık sistemimizin etkili bir şekilde çalışması için, bağışıklık sistemimizin erken yaşlarda çok çeşitli organizmalara maruz bırakılması gerekiyor. Bağışıklık sistemi bu yolla iyi, kötü ve zararsız olanı ayırt etmeyi öğreniyor. Eğer çok sayıda organizma çeşidine maruz kalmazsa, zararsız bir polen tanesini zararlı bir şey olarak görebiliyor ve alerjik bir reaksiyonu tetikleyebiliyor. Dolayısıyla, açık havada ve doğada büyüyen çocukların bağışıklık sistemleri daha güçlü oluyor.

                                                                                                                                          Hayal Senem Sayan